OSMANCIK GÜNDEM
İnteraktif Haber


Duyurular
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Hava Durumu
Takvim
Saat
Tülay HERGÜNLÜ
PRİZMA
KADIN...
30/12/2014
Kadın...
Basından  okuduğumuz  kadarıyla  Türkiye’de  son  10  yılda  kadına  şiddet,  taciz  ve  tecavüz 14  kat  artmış.  Son  4  yılda  işlenen  kadın  cinayeti  sayısı  ise  800’ü  geçmiş.  Son  günlerde neredeyse  her  gün  bir  kadın  öldürülüyor.  (İki  gün  içinde  tam  beş  kadın  cinayeti  işlendi.) 
 
Kadına  yönelik  şiddet  ve  cinayetlerin  neden  bu  kadar  arttığı  konusunda  uzmanların  ciddi bir  araştırma  yapmaları  gerekiyor.    Zira  iş,  kadın  öldürmeye  gelince  eğitimlisi,  eğitimsizi, zengini, fakiri, genci, yaşlısı, fark etmiyor. Üstelik de 13 yılı aşkın bir süredir, dinî referanslı bir parti iktidarda iken bu durum kafaları biraz daha karıştırıyor.
 
Müslüman ülkelerin içinde, kadının sosyal statüsünün eşitlendiği tek ülke; Türkiye. Kadınlar,  Mustafa  Kemal  Atatürk’ün  kurduğu  Cumhuriyet  ile  vatandaşlık  haklarına kavuştular.  Seçme  ve  seçilme  hakkı  elde  ettiler.  Erkekler  ile  eşit  şartlarda  iş  hayatındaki 
 
yerlerini  aldılar.    Tüm  bu  kazanımların  yanı  sıra  ne  yazık  ki  21.  Yüzyıl  Türkiye’sinde 
 
hâlâ  ezilmekten,  horlanmaktan,  öldürülmekten  kurtulamadılar.  Acaba  öldürülmek  bizim 
 
kadınlarımızın  fıtratında mı  var?  Namus  cinayeti, töre  cinayeti,  zorla  evlendirilme, tecavüz, 
 
dayak,  hepsi  kadınlar  için.  Erkeğe  göre  daha  zayıf  ve  narin  bir  yapıda  yaratılmış  olması, 
 
kadının  her türlü  şiddeti  görmesine,  öldürülmesine  bir  bahane  midir?  Geçmişten  günümüze 
 
kadına layık görülen tüm bu muameleleri Kur’an reddetmektedir. 
 
Her  ne  kadar  birileri,  “kadın  ve  erkek  eşit  değildir”  dese  de,  Kur’an  bunun  tam  tersini 
 
söylüyor.  Şahsım  adıma  bu  yorumu  yapabiliyorum  ancak  konuyu  çok  değerli  bir 
 
akademisyenin  açıklamalarıyla  vermek  daha  yerinde  olacaktır.  Bu  nedenle,  yakın  zamanda 
 
kaybettiğimiz rahmetli Prof. Dr. Salih Akdemir’in kadın konusunu ele aldığı “Tarih Boyunca 
 
ve Kur’an-ı Kerim’de Kadın” başlıklı bilimsel makalesinin son bölümünü burada paylaşmak 
 
istiyorum. Faydalı olması dileğiyle;
 
“... ‘Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği anlatırlar; kötülükten 
 
alıkorlar.’ 
 
Dostlar demek birbirini tanıyan, seven ve dolayısıyla sürekli dayanışma halinde bulunan 
 
insanlar demektir. Kur'ân-ı Kerim bu iki cinsin böyle bir dayanışma içinde bulunmalarını 
 
öngörmektedir. Ancak, kadını sadece bir cinsellik unsuru olarak gören bir zihniyetin, Kur'ân-ı 
 
Kerim'in hedeflerini kavraması beklenemez. İşte fitneye yol açacağı gerekçesiyle kadın sürekli 
 
olarak, perde arkasında gizlenmiş ve böylece toplumdan soyutlanmıştır. Kadın-erkek işbirliği 
 
söz konusu olmayınca, toplum kendinden beklenen gelişmeyi gösterememiştir. Kadının 
 
toplumdan soyutlanması zorunlu olarak cahil kalması sonucunu da doğurmuştur. Cahil kalan 
 
bir annenin çocuğunun yetişmesinde başarılı olamayacağı açıktır.
 
Kur'ân bu iki cinsin bir arada bulunmasını, iyiliği anlatıp kötülükten alıkoymasını 
 
buyurmaktadır. Diğer taraftan, Kur'ân-ı Kerim, hem mü'min erkeklere hem de mü'min 
 
kadınlara, iffetli olmaları gerektiğini ima etmek için, başlarını eğmelerini söylemektedir. Her 
 
nedense, tarih boyunca iffetli davranmak hep kadınlardan beklenen bir davranış olmuştur. Bu 
 
ise iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Zira iffet her iki cins için aynı ölçüde gereklidir.
 
İşte, kadının toplumdan soyutlanması, cahil bırakılmasını, cahil bırakılması ise, toplumun 
 
geri kalması sonucunu doğurmuştur. Kadın ile erkek el ele vererek toplumun meselelerini 
 
birlikte çözmeye başladıkları an, Kur'ân-ı Kerim'in amaçladığı hedef gerçekleşmiş olacaktır: 
 
Mü'min erkekler ile mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği anlatır, kötülükten 
 
alıkorlar. Gerçek bir İslâm toplumunun ancak bu şekilde gerçekleştirilebileceği hiçbir zaman 
 
unutulmamalıdır. On dört asırlık erkek uygulaması bu hedefe ulaşmada yetersiz kalındığını 
 
açıkça gözler önüne sermektedir.
 
Kur'ân-ı Kerîm, kadın ile erkek arasında hiçbir ayırım yapmamakta, her ikisine de aynı 
 
hak ve yükümlülükleri tevdi etmektedir. Ancak, kadın aleyhtarı yabancı kültürlerin İslâm'a 
 
girmesi sonucu, kadın asırlar boyu aşağılanmış ve toplumdan adeta soyutlanmıştır. Ve hâlâ 
 
soyutlanmaya devam edilmektedir. İşte kadının toplumdan soyutlanması ve cahil bırakılması 
 
sonucudur ki, insanlığın en azından yarısı âtıl, işe yaramaz hale getirilmiştir. Oysa ki, 
 
erkeklerle aynı hak ve sorumluluklara sahip olan kadın, tıpkı erkek gibi devlet başkanlığı da 
 
dâhil olmak üzere onun yapabileceği bütün işleri ve görevleri yapabilir. Aksi görüşte olanlara 
 
önerim, Belkıs kıssasını dikkatle okumalarıdır.
 
Şurasını hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, mutlu bir gelecek, kadın ve erkeğin el ele 
 
vererek insicamlı bir şekilde çalışmalarına bağlıdır. Şu halde yapılacak en ciddi işlerden 
 
birisi de toplumun ihmal edilmiş olan bu kesimini yeniden topluma kazandırmak olmalıdır. Bu 
 
da ancak planlı bir eğitim politikası ile gerçekleşebilir.
 
Kur'ân-ı Kerîm, her ne kadar insanlar arasında kadın ya da erkek olmaları bakımından 
 
hiçbir ayırım yapılmıyor ve dolayısıyla her ikisine de aynı hak ve yükümlülükleri tanıyorsa da 
 
toplum içinde icra ettikleri fonksiyonları bakımından aralarında bir ayrım yapmaktadır. Allah 
 
katında en üstün olanınız, Allah bilincine en derin bir biçimde varanınız yani yeryüzünde 
 
barış ve kardeşliğin hüküm sürmesine en çok katkıda bulunanınızdır. Yeryüzünde barış ve 
 
kardeşliğin hüküm sürmesi ise Allah'ın halifesi olmamız bakımından kadın ve erkek el ele 
 
vererek hep birlikte gezegenimizde O'nun iradesini hâkim kılmamıza bağlıdır. Bu gerçeğin bir 
 
an bile hatırdan çıkarılmaması gerekir.”
 
Türkiye’de  kadın  ve  aileden  sorumlu  bir  bakanlık  vardır. Nedense  bu  bakanlığın  başına  her 
 
zaman  bir  kadın  getirilir.  Sanki  aile  sadece  kadından  oluşuyormuş  gibi.    Ben  burada  yeni 
 
bir  uygulama  başlatılmasını  öneriyorum;    Kadın  ve  Aileden  Sorumlu  Devlet  Bakanlığı’nın 
 
başına bir kadın ve bir erkek bakan getirilsin ya da eş başkanlık sistemi oluşturulsun. Böyle 
 
bir uygulamanın hem aile birliğinin güçlenmesi hem de kadın-erkek eşitliğinin vurgulanması 
 
açısından önemli bir örnek teşkil edeceğini düşünüyorum.  
 
Kadın  anadır,  bacıdır,  eştir,  evlattır;  yani  ailedir.  Aileye  sahip  çıkmak  ise  devletin  olduğu 
 
kadar toplumun da görevidir.
 
Tülay Hergünlü
 
İstanbul, 15 Aralık 2014


1834 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Kadınlar günü, kadın hakları filan… - 16/03/2022
Kadın… Nedir kadın?
Haçlı Batı’nın ikiyüzlü siyaseti - 05/03/2022
Tarih boyunca Türk ve Müslümanlara yapılan katliamlara dünya her zaman seyirci kalmıştır.
Boğazlardaki Atatürk kilidi; Montrö Antlaşması - 28/02/2022
Atatürk’ün hemen ardından gelen iktidarlar, onun güvenli dış politika kurallarını sürdüremedi.
İyi polis, kötü polis - 13/02/2022
Hani dizi ya da filmlerde izleriz ya; polisler bir suçluyu sorgu odasına alırlar. İki polis içeriye girer.
“Yapacak bir şey yok!” - 09/02/2022
Günlerdir haber kanallarında vatandaşa elektrik ve doğalgaz faturalarının yüksekliği konusunda ne düşündükleri soruluyor.
Fatma Girik - 29/01/2022
Türk Sineması, tüm emekçileriyle birlikte kendine özgü sıcaklığı ve samimiyeti olan oyuncularıyla var olmuştur.
Ay çekirdeği - 26/01/2022
Kuruyemiş dükkânında bir diyalog:
Önce can, sonra canan - 21/01/2022
Geçtiğimiz günlerde telefonuma bir mesaj düştü.
Kayıt dışı çalışma hayatı - 17/01/2022
2022 yılında uygulanacak olan net asgari ücret 4.253,40 TL. olarak belirlendi.
 Devamı